21. yüzyılın en önemli özelliği “değişim” idi. Bu değişim olumlu, ileriye dönük, yapıcı ve heyecan verici idi. 2000 yıllar, teknolojik yenilikleri insanlığın hizmetine sunmakla kalmamış, farklı disiplinlerde yeni bilimsel yöntemlerin gelişmesine de imkân tanımaktaydı. Tarihin her satırına, kültürel yaşamın her anına, belgeleme ve analiz çalışmaları yöntemi ile sonsuz veri dünyasına bir tuşla açılan bir pencerenin önünde idik her birimiz. Daha önce hayalini dahi kuramadığımız bu pencerenin tek tuş hikmeti ile bilimsel verilere kolayca ulaşabiliyor olmanın keyfine diyecek bir şey bulmazken, masa üstündeki bilgisayarlarımız dizimizin üzerine kondu. Dizimizin üzerindeki pencerenin mutluluk 1.0’a kavuştuğumuzda, telefonlarımıza düşen elektronik postanın özgürlüğü ile “Mutluluk Sensin 2.0” ile güncellendik. Bilgi çağının teknolojik imkânları toplumsal yapıları kökten değiştirmeye başlamış, internet hızı ile yarışan küresel etiketler, kariyer basamakları ve plaza kavramlarının türemesi ile “Küresel Mutluluk 5.0” güncelinde, sınırsız mesai ile çalışan toplum yeni bir yaşam biçimine kavuşmuş idi.
Sürekli çalışıyorduk ama güncellenen onyüzmilyon baloncuklu mutluluk bizimdi artık… Dünyada, üretim sistemlerindeki ve bunun dayandığı teknoloji tabanındaki köklü değişimlerin yaşattığı başkalaşım ile bilgi toplumuna geçiş süreci yaşıyorduk. Ancak çağımıza konulan ismi de çok az kişi biliyordu, bu çok az kişinin yarısı çağa ismi ile hitap ediyordu, diğer geri kalanlar ise bildiği ile kalmış ‘boşver sen de’ sürümü ile devam ediyordu! Bilgi çağının hemen yanına destek ikinci isim geldi “Enformasyon”. Aslında bütün bunların temeli ağ toplumunda idi, bizi birbirimize sımsıkı bağlayan bir çağın huzuru… Huzurunu yaşadığımız bu çağ hızla isim değiştiriyor, eklemeye ve silmeye devam ediyordu. Bu hızlı değişime rağmen, yeni çağın ismini takip eden çok az ve onun yarısında hiç bir değişiklik yok idi. Ta ki bir pandeminin taçlı topu penceremize çarpana kadar.
İşte bu top, kendi gibi küresel olan dünyamızı önce dümdüz etti. Sonra dünyadaki tüm insanları aynı anda bir fanusun içine kapattı. Aslında bu tacı dikenli topun gelişi öncesi, henüz 16 yaşındaki İsveçli Greta tarafından, dünya liderleri dahil olmak üzere epey azarlanmış idik. Dış dünyayı bizden korumaya çalışan, çatık kaşlı bu kız insanlığı “doğa” düşmanı olarak tanımlıyordu.
Faunuslu yeni normalimizin diğer kahramanı ise “Prof. Yuval Noah Harari” oldu. Whatsapp grupları ve diğer tüm sosyal medya Harari’yi anlamaya çalışıyordu. Evde kalan tüm dünya artık antropoloji derslerine başlamış idi. Dersler su gibi akıp hızla ilerliyordu.
Harari’nin ‘Dünyanın en büyük problemi artık açlık, hastalık ve savaş değil!’ sözünü duyan; ekmek, turşu, reçel, salça yapımına başladı. Ondokuzlu Covid’in endişesi, açlık korkusuna dönüşerek büyüdü sanki.
Bugün dünyanın en büyük probleminin açlık olduğunu ifade eden yazar, “Artık çok yemekten ölüyoruz, açlıktan değil, enfeksiyondan değil de yaşlılıktan ölenler daha fazla artık ve savaştan değil de intihardan ölüyoruz” dediğinde ise, bir önceki uyarısını hiç anlamadığımızın farkına vardığımızda artık çok geç ve olan olmuştu. Çünkü Homo Sapiens olan bizler artık evrimleşmiş Homo Covidus olarak gelecek nesilleri epey düşündürecek canlılara dönüşmüş idik. Yani Robo Sapiens öncesi, ara bir geçiş. Kısa dönemli bir SaFieN A+ türü gibi bir şey de diyebiliriz…
Ondokuzlu Covid’in dünyası: Uzaktan ONLAYN okul ve ütü yaparken yönetim kurulu toplantılarına katılım. Evdeki faunuslu izole yaşam; büyülü ve muhteşem başlıklar altında, felsefeden tarihe, politikadan (özellik ile ABD ve Çin), bilimden, gelecek analizlerinin yapıldığı tüm ekonomi dünyasındaki bilgi mutluluğu 100.0’ın güncellenmesini de geçerek hızla üst seviyelere tırmanıyordu. Oysaki daha önce çağımızın isminden, yaşam biçimimize kadar bir haber yaşarken, hepimiz en uzmanından stratejist olurverdik. Tüm gün bu bilgi havuzunda yüzerken; Harari’nin ‘Üstün bilişsel yetenekleri olan zenginler tarafından yönetileceğiz’ haberi ile neurolink ve sinir bilim alanında bir üst uzmanlık alanına sıçrayarak hızlı bir geçişi daha gerçekleştirdik, HOMO COVIDUS olarak!
Korona ile tanışmadan hastalıklarımızın da başkalaşıma uğradığı, SaFieNs’likten COVIDUS’a geçen yeni tür olarak, 2021 yılının ilk günlerine ulaşmıştık. Dijital göz yorgunluğu olarak teşhis edilen, kızaran, sarkan ve koyulaşan göz altı halkalarımızla, insanlarla temas eksikliği nedeniyle artan stresimize eklenen aşırı kilolar… Güneş ve temiz hava eksikliğinden kaynaklanan D vitamini eksikliği, dökülen saçlar… Düşük frekanslı elektromanyetik alan, cilt hastalıklarının yanı sıra kardiyovasküler sistem ve gastrointestinal sistem hastalıkları… Monitörde kalıcı bir mevcudiyet anlamına gelen büyük miktarda çalışma söz konusu olduğunda, bazı kas iskelet problemleri, hızlı yorgunluğa ve ikinci durumda düşük dayanıklılığın yaşanması… Güçsüz el hastalıkları kompleksi için uzmanlar, klavyenin uzun süreli kullanımı ve elin sürekli gerilmesi, tünel sendromunun gelişmesine neden olabileceğini söylemiş.
(Gelecek nesiller için hazırlanan, HOMO COVIDUS ara geçiş türü ile yakından ilgilenenler için ‘bir acaip yüzyılın tarihi’ için açılan sayfalarda DİJİTAL SUSAN isimli bir profile isteyen ulaşabilir.)
Her çağın kendine özgü krizleri ile birlikte hastalıkları vardır. Bu krizler genellikle o çağa ait insanların genel tutumlarının bir sonucudur. İlgi ve merakın bir yöne kayması burada toplanması ve yine davranışların bu doğrultuda gelişim göstermesi, ölçülü olmamanın sonucu erdemin yitirilmesi… Aşırılığın her seviyesinin toplumun normali olarak kabulü, ortayı bulamamanın her türlü yollarını üretebilen insanoğlunun bir tuhaf hikayesi!
Anahtar Kelimeler: Evde Teknolojik WhatsApp