Ve artık, “Hiçbir şey eskisi değil”!
Dünde dünde kaldı, bugün hiçbilmediğimiz yeni bir düne uyandık. Açıkçası düz dünyalı toplum bireylerinin özgürlüğü diye bir şeyden bahsetmek artık imkansız.
Yüzümüze, gözümüze işledikleri küresel markalı maskenin, kurgulu bilimin kurulu, bugün düzdünyanın üzerine zincirlenmiş blok kilidini bir daha kırılmamak üzere vurdu. Kilidin markasını da hemen hatırlayalım “Blockchain”!
Zihin mağaramızın duvarına vuran gölgeleri yansıtan, elimize yapıştırdıkları telefon, duvarımıza astıkları televizyon… Gülmekten katılıp kaldığımız tabletteki youtube’un gölge oyunlarını izleyen göremedi, dinleyen anlayamadı, işiten söyleyemedi.
Bugün itibari ile, yine düz yalan dünyanın halkına, yüzlerinde nezaket maskesi, ellerindeki korku sopaları ile evinize zincirlenin yani mağaranıza geri dönün dediler. Bu arada mağaramızın tavanına delik açmayı da ihmal etmediler, en krizli ekonominin yöneticilerinin eli ile. Hergün ekmeğimizi tepemize atacaklarına da söz verdiler. Nasıl mı? Hizmette sınır tanımayan dijital Lord’ların Onlayn servisi ile… Mağarada karnımız tok sırtımız pek. “Ateşiniz yükselir ise bileğinizdeki kelepçe bize haber verir sakın endişelenmeyin, ilk yardım ekipleri tavandaki delikten hemen yardım için uçup gelecekler”, garantisini de verdiler. Tüm bunların karşılığında bizden beklenenleri de açıklamayı ihmal etmediler: “The Great Game’in üçüncü sezonunun The Great Reset serisi başlığında, yeni dönem diziniz devreye girene kadar İTAAT!”
Bu durumu daha iyi anlayamak bilmek için mecburen Platon’un mağara metaforuna başvurduk.
Sanırım, küresel Lord’ların da sistemlerinde temel aldıkları, Platon’un bu meşhur mağara metaforu.
Peki nedir Platon’nun Mağara Alegorisi?
Mağara Alegorisi, Platon’un Devlet adlı eserinin yedinci kitabında yer alır. Mağara Alegorisinde imge ve benzetmelerle bizlere devletin ideal yöneticisini yani filozofları tasvir eder. Bir mağarada, doğdukları andan itibaren tutsak olan bir grup insan arkalarını göremeyecek, boyunlarını sağa sola dahi hareket edilemez şekilde zincirlenmiştir. Sırtları mağaranın girişine dönük olduğu için dış dünya hakkında bilgileri yoktur. Dünyaları sadece mağarada görebildikleri duvar ve duvara yansıyan gölgeler, duyabildikleri yankılardan ibaret olduğu için, inandıkları dünyada bunlardan başka varlık yoktur. Gölgelerinin, yankıların gerçek olduğunu düşünüp, bunlar haricinde başka bir gerçeklik hayal etmemişlerdir. Tutsaklardan birisi bir gün zincirini gevşetmeyi başarır ve mağaradan çıkar. Mağara yerin derinliktedir, çıkışına ulaşmak için epey yukarıya tırmanmak gerekir. Ve mağaradan çıkmayı başarır. Güneşle ilk defa karşılaştığı için gözleri çok etkilenir, acı duyar ve geçici olarak körlük yaşar. Güneşe alıştıktan sonra körlüğü geçer ve etrafındakileri görmeye başlar. İlk defa tek yöne değil, tüm yönlere bakar. Bu zamana kadar inandığı yegane gerçekliğin aslında arkalarındaki bir ateşin önünden geçen insanlar ve onların taşıdığı nesnelerin gölgesi olduğunu anlar. Gerçek dünyayı görüp etrafındakilerin gerçek olduğu ve gölgelerin sadece yansıma olduğunu anladıktan sonra bu durumu mağarada halâ zincirli olan tutsaklara anlatmaya gider. Mağaraya girdiğinde artık mağaranın loş ortamına alışkın olmadığını, duvara yansıyan gölgeleri eskisi gibi net göremediğini fark eder. Tutsaklara olan biteni anlattığında kimse onu anlamaya çalışmaz, onun artık aptal ve kör olduğunu düşünürler. Onlar için tek gerçeklik duvara yansıyan gölgelerdir. Bundan dolayı zincirlerini kırıp dış dünyayı görmüş olana inanmazlar, hatta dış dünyanın onu yozlaştırdığını düşünürler ve zincirleri kırmaya, mağaradan çıkmaya şiddetle karşı gelirler.
Bu duvardaki, yansımalar ve bu yansımaların oluşmasını sağlayan, düz dünyanın Lord’larının taşıdıkları nesnelerdir. Oradaki ateş ise; bu dünyanın işleyişinin temel kaynağı olarak tasvir edilmiştir.
İnsanların taşıdıkları nesneler bildiğimiz anlamda algı nesneleri değil, o nesneler düz dünyanın işleyişine ve kurgusallığına işaret etmektedir. Taşınılan şeyler toplumu şekillendiren gelenekler ve ideolojiler yani her bir çağın kurgusudur. Sonuç olarak, insanlar düşündüklerinde, sorgulamaya başladıkları zaman mağarada olduklarını fark eder. Daha önce yegane gerçeklik dedikleri zanlarının aslında bir yansımadan ibaret olduğunun farkındalığına ulaşırlar.
Bu geçici körlük yolunu kaybetmişlik şaşkınlık halini simgeliyor. Yavaş yavaş güneşin parlaklığına alışınca toprağa bakıp etraflarındaki şeylerin gölgesini görüyorlar. Önce yansıma sonra göz alışınca etraflarındakileri görebilecek hale geliyorlar. Varolan her şeyin ve görmemizi mümkün kılan prensibin güneş olduğunu en sonunda öğreniyorlar. Geldikleri mağarayı düşündüklerinde ise, içeride halâ zincirlerine bağlı insanların olduğu da hemen akıllarına geliyor.
İşte Değişen Düz Dünyanın düzenini, bir de bu metafor ile anlamaya çalışalım mı, ne dersiniz? Seçim kime ait, özgürlük dijital kelepçelerle mi?
Sözlerini tuttular, “artık hiçbirşey eskisi gibi olmayacak”…