Orta Asya, Sovyetler Birliği’nin dağılması sonucu bağımsızlığını kazanan beş yeni bağımsız devletin (Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan) bulunduğu bölgedir. Dört tarafı kara ile çevrili olan ve doğrudan denize çıkışı bulunmayan bu bölge, yüz yılı aşkın bir süredir dünyaya kapalı kalarak sabırla beklemiştir. Bu süreçte, 1880’li yıllardan itibaren Rusya’nın nüfuz sahasına giren, o zamanki adıyla Türkistan’da, Çarlık yönetiminin uyguladığı tecrit politikalarının etken oluşu ise en çabuk unutulanlar arasına girmeyi başaran temel konuların önde gelenidir. Orta Asya’yı dünya gelişmelerinden izole eden, sınırı olmayan sınırsızlar; On sekizinci yüzyıldan itibaren bir yandan bölgede meydana gelen bölünmüşlüğü ve iç kavgalar kendileri için fırsatların en bedava kullanımda ustadır ve halen bu ustalığı da elden bırakmış da pek sayılmazlar. Bu yıkmakta sınır tanımayan bu ustalar eller; kuzeyden Rus Çarlığı, güneyde de İngiliz İmparatorluğu’nun yayıldıkça mayalandığı bölgede, Rus egemenliğinin girmesinden sonra, hammaddeleri merkeze taşımaya yönelik ulaşım kanalları inşa edilmeye başlanmış ve Moskova merkezli bir ulaşım alt yapısını yıktığı molozları temizlemeden inşaa etmeyi başarmıştır.

İngiliz İmparatorluğu en başarılı ağ ören eller olarak 21.y.y.’da dahi halen zirveyi kimseye bırakmamıştır. İşte demirleri büke büke ağ örme sanatı üzerine olan tek lider English Empire teyzeleri; Hindistan’ı demir yolu ağı ile bir ters bir yüz örerken, 1907 yılında Rusya ile yaptığı sömürge paylaşımı anlaşmasıyla Afganistan, Orta Asya ile Hindistan arasında tampon bölge olarak bırakılmıştır. 1880-1901 yılları arasında Afganistan’ı yöneten ve Türkistan ile Hindistan’daki gelişmeleri yakından takip eden Emir Abdul Rahman, verdiği emirle, Afganlar kendileri yapabilecek düzeye ulaşana kadar ülkede demiryolu inşasını yasaklamıştır.

Coğrafi keşiflerin henüz yapılmadığı ve deniz ticaretinin yaygın olmadığı dönemde, Çin’den başlayıp, Orta Asya üzerinden batıda Avrupa’ya, güneyde ise Hindistan’a kadar uzanan İpek Yolu, bölgeye hem ticari, hem de kültürel zenginlik kazandırmıştır. Sadece mal ve eşyanın değil, aynı zamanda kültürlerinde taşındığı İpek Yolu üzerinde Kaşgar, Buhara, Semerkand ve Merv gibi önemli şehirler kurulmuştur. 19. Yüzyılda 200 kadar kervansarayın bulunduğu kaydedilen Buhara’da Özbeklerle beraber Çinli, Hindu, Rumi, Farsi, Yahudi vs. pek çok farklı milletten insan yerleşik olarak yaşamışlardır. Kaşgarlı Mahmud, Biruni, İbn-i Sina, Farabi, Ali Kuşçu gibi aydınlar da, İpek Yolu’nun Orta Asya’da kurduğu medeniyetin düşüncenin ve bilimin temelleri olarak ortaya çıkmışlardır. 

1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılması, Orta Asya Cumhuriyetleri için yeni bir altın çağın başlangıcı olarak değerlendirilmiştir. Özellikle Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan’ın sahip oldukları zengin doğal kaynaklar, bağımsızlığın ve kalkınmanın anahtarı olarak görülmüştür. Ancak çok geçmeden fark edilen alt yapı eksiklikleri, ulus devlet ve millî kimlik oluşturma sürecinin beklenildiği kadar kolay olmadığını ortaya çıkarmıştır. Orta Asya’dan batıya yönelik ulaşım projelerinde Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı, Erzurum-Tiflis-Bakü doğal gaz boru hattı, Kars-Tiflis-Bakü demir yolu hattı gibi projelerle Türkiye büyük ilerleme sağlarken, AB’nin NABUCCO, TRACECA ve TACİS projeleri de sürekli gündemde olmuştur. Orta Asya’yı doğuya ulaştıran yeni güzergâhlarda ise ÇHC, öncü bir rol oynamıştır. 1996 yılında başlattığı Şanghay Beşlisi inisiyatifi ile Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan ile Sovyetler Birliği’nden miras kalan sınır sorunlarını çözen ÇHC, Doğu Türkistan’ı ekonomik olarak bölgeye entegre ederek Uygur sorununa da çözüm üretmeye çalışmıştır. Kazak petrolünü Çin’e ulaştıran Atasu-Dushanzi petrol boru hattı 2006 yılında faaliyete başlamış, Türkmen doğal gazını Çin’e taşıyan Türkmenistan-Özbekistan-Kazakistan-Çin doğal gaz boru hattı ise, Aralık 2009 yılında devreye girmiştir. 23 Aralık 2009’da Uygur Bölgesinde Kazak-Çin Serbest ticaret bölgesi faaliyete geçmiştir. Doksanlı yıllardan itibaren hızlanan ekonomik büyümesiyle Asya Kalkınma Bankası’nı daha etkin kullanmaya başlayan ÇHC, 1997 yılında CAREC (Orta Asya Bölgesel Ekonomik İşbirliği) programını başlatmış ve Asya Kalkınma Bankası üzerinden de ulaşım projeleri yürütmüştür.

Taliban’ın iktidara gelmesi için, bir ters bir yüz, altı püsküllü 11’e 9 numaralı şişle örülen dar boğazlı yaka model ise; Afganistan’daki iç savaş idi. Bu model özenle seçilmiş idi, çünkü Orta Asya Cumhuriyetleri tarafından güneyin tehdit ve güvenlik sorunu olarak algılanmasına neden olması gerekiyordu. 11 Eylül 2001’de meydana gelen terör hadisesinin ardından ABD’nin başlattığı teröre karşı savaş çerçevesinde Afganistan’a yerleşmesi, Orta Asya’nın jeopolitiğini derinden etkileyecekti. 2005 yılında ABD, Afganistan’ın Merkezinde yer aldığı Büyük Orta Asya inisiyatifini başlatmış; Orta Asya ile Güney Asya arasındaki köklü bağların yeniden canlandırılarak ticaret, ulaşım, demokrasi, enerji ve iletişim alanlarında yeni bağların yaratılması hedefini de manşetten ortaya koyacaktı.

Artık güncel olan İpek Yolu projelerinden biri de Merkezinde Afganistan’ın bulunduğu, Pakistan ve Hindistan’ın da dahil olduğu Orta Asya’yı Güney Asya ile birleştiren ve Hint Okyanusuna ulaştıran kuzey-güney hattı idi. İlk olarak Trans Afgan Doğal Gaz Boru hattı projesini (TAPİ) akla getiren bu yaklaşım, Afganistan’da iç savaşın sona erdirilmesi, Afganistan ile Pakistan’ın, Pakistan ile Hindistan’ın barıştırılması gibi önemli getirileri olacak modern İpek Yolu Projesi satır aralarına yerleşmeye başlamıştı. Geniş kapsamlı düşünüldüğünde bölgesel kalkınma ve refahı sağlayacak projenin önündeki en önemli engel ise, çözümlenmesi hedeflenen sorunların karmaşıklığı ve zorluğu yani bir ters bir düz püsküllü dar boğazlı model seçimi idi. 

Anahtar Kelimeler: Kazakistan İpek Yolu Orta Asya Çin