KÖTÜLÜĞÜN ŞEFFAFLIĞI

Yeniden “Belirsizliğe” doğru adım attığımız bir yılın ilk günlerindeyiz, 2021! Büyük sıfırlamanın başlangıcı, 2020 yılına özel olarak hedeflenmiş idi. Ve ilk aşamasında da başarılı oldu. Sonu -0- ile biten bir yıl. Sıfırlandık, sokaklardan elimizin ayağımızın çekilmesi ile… Mavi gezegenin tarihinde toplumlar 2020 yılı hariç, hiç bir zaman aynı eşitlikte olamadı. Toplumların ortak bir noktada buluştukları tek bir yıl olarak hatırlayacağız seni 2020. Ve hatırlayabildiğimiz tek şey ise bu olacak sanırım. Hemen hemen herkesin 2020 yılının nasıl geçtiğine yönelik, net, renkli, farklılık gösteren bir cevabı yok. Çünkü sistemin kurgusu sıfırlama üzerene idi, yani unutturulma… Enigma ve ikinci 36 dönemine hazırlık aşamalarında olduğumuzu, “Hiçbir şey eskisi olmayacak” yazımızda, unutturulacağımızı yani nasıl sıfırlanacağımızı, bu platformda anlatmaya çalışmış idik.

Dünya üzerindeki yaşam biçimi üzerinde etkin olan, bazı güçler olarak işittiğimiz, tarihsel dönemleri 108 yıllık periyotlar olarak ince ince hesaplamışlar. Bizler de; hesaplarının en incesinden seçilmiş oltası ile tutulduğumuzu hiç fark edemeden nesiller boyu evril, devrildik, son 20 yılda sanal bir dünyada tekrar dirildik sanısına kapıldıkça kapıldık, sanallığın dalga dalga gelen versiyonlarına da doyamadık.

Ünlü Fransız sosyolog Jean Baudrillard, “Kötülüğün Şeffaflığı – Aşırı Fenomenler Üstüne Bir Deneme” adlı kitabında, doyamadığımız sanallığın versiyonlarını en şaffaflığı ile açığa çıkarmış, uyarmış, satır satır, kitap kitap duyurmaya çalışmış. Duyanlar duymuş kendi dünyalarında farkındalığını sürdürmek için savaş vermis, yazarımız duymayanları ise hoş karşılamış, onların mağaradaki yaşam biçiminlerinden dolayı…

Batı’yı var eden temel kavramlardan olan gelişme, ilerleme ve kendini koruma ilkesinin, her yerde, yok oluşun ve ölme halinin sürekliliğine dönüştüğünü gösteren Baudrillard’ın Kötülüğün Şeffaflığı adlı eserindeki uyarılara unutturulmadan, şu anı anlayabilmek için tekrar okumanın faydalı olabileceğini düşündük. Baulliard; kötülük biçimlerinin aldığı yeni formasyonu, bir bütün olarak en şeffaflığı ile nasıl ifade etmiş?

Bedenlerin ve zihinlerin sinyal ve görüntülerle ya­yıldığı bir kültürün içindeyiz; ve bu kültürün en güzel sonuç­ları yaratmış olması gibi en öldürücü virüsleri de yaratmasına niçin şaşıralım? Bedenlerin nükleerleştirilmesi Hiroşima’da başladı, ama kitle iletişim araçlarının, görüntülerin, gös­tergelerin, programların ve iletişim ağlarının yayılmasıyla belli bir çevrede bedenler sürekli ve ardı arkası kesilmez biçimde nükleerleştirilmektedir.

Aids, iflas, elektronik virüsler ve terörizm birbirlerinin ye­rine geçebilir şeyler değildir; ama bir tür aile oluştururlar. AIDS, bir anlamda cinsel değerlerin iflasıdır, tıpkı Wall Street iflasında bilgisayarların “zehirleyici” bir rol oynaması gibi. Ama bilgisayarlara da virüs bulaştığından bilgi işlemsel de­ğerlerin iflasının da eli kulağındadır. Salgın yalnızca her bir sistemin içinde etkin olmakla kalmayıp bir sistemden diğerine de etkili olur. Bütün bu eğilimler, bir felaket senaryosu et­rafında dönmektedir. Bu düzensizleşmenin işaretleri uzun za­mandır ortadaydı elbette: Salgın hale gelmeden önce var olan AIDS, bir öncü! oluşturmuş 1929 örneğiyle ve hep mevcut tehlikesiyle iflas, şimdiden yirmi yıllık tarihe sahip elektronik korsanlıklar ve kazalar.

İçinde bulunduğumuz, radyasyona maruz kalmış (Tam olarak neye? Mutluluğun, güvenliğin, enformas­yon ve iletişimin aşırı ışımasına mı? Simgesel çekirdeklerin, temel kuralların, toplumsal sözleşmelerin parçalanmasına mı? Who knows?*) toplumlarda terörizmin zincirleme tepkisine AIDS ‘in, mali yağmacıların, bilgisayar korsanlarının zin­cirleme tepkisinden daha fazla benzeyen hiçbir şey yoktur artık. Terörizmin bulaşıcılığı ve büyüleyiciliği de tüm bu olaylarınki kadar anlaşılmazdır. Bir bilgisayar program yapımcısı programa bir “soft bomba” yerleştirerek programı yok etmeyi baskı aracı olarak kullandığında, yaptığı şey, programı ve prog­ramın tüm işlemlerini rehin almaktan başka nedir? Yağ­macılar, şirketlerin borsada batmaları ya da çıkmaları üzerine spekülasyon yaparlarken, şirketleri rehin almaktan başka ne yapmaktadırlar? Bütün bu uygulamalar terörizm modeline göre faaliyet göstermektedir (hisse senetleri ve tablolar gibi re­hinlerin de rayici belirlenmiş bir değeri vardır); ancak te­rörizmi pekala AIDS, elektronik virüs ya da borsadaki halka açık satınalma teklifleri modeline göre de yorumlayabilirdik:

Bu bir bilimkurgu mu? Neredeyse öyle. Enformasyon ve iletişimde iletinin değeri, ileti görüntüden görüntüye ve ek­randan ekrana geçtiğinden, aynı zamanda katıksız dolaşımın değeridir de. Bu yeni merkezkaç değerden (borsa, sanat pazarı, yağmacılar) sanki bir gösteriymiş gibi hepimiz zevk alıyoruz. Elektronik virüsler dünya çapında en­formasyonun ölümcül şeffaflığının ifadesidir. Öngörülemeyen olaylar olması da bundan daha az çe­kici değildir. Her halükârdada, herhangi bir öngörü insana ya­lanlama isteği verir. Olaylar, bazen bu yalanlama işini üstlenir. Örneğin, fazlasıyla öngörülmüş kimi olaylar vardır ki bunlar olmayabilir; bu olaylar habersiz ortaya çıkanların tersidir. Bek­lenmedik gelişmeler üzerine, konjonktürel sürprizler üzerine bahse girmek gerekir, olayların bu dil sürçmesi (witz) üzerine … Olayların bu sürçmesini (dil sürçmesi gibi) her defasında tahmin edebilir miyiz? Yani istatistiksel hakikatin her zaman yalanlanabilir ol­duğunu ileri sürmek akademik bir varsayım değildir. Top­lumun kurnaz dehasının en nadide kısmından kaynaklanan bir umuttur bu.

Geçmişte kitlelerin gönüllü köleliklerinden mükemmel biçimde yararlanılırken, bundan böyle gönülsüz belirsizliklerinden yararlanılıyor. Bu şu demektir; kitlelerle ilgilenen uz­manların ve onları etkilediklerini sanan hilebazların haberi ol­madan, kitleler politikanın sanal. olarak öldüğünü, ama oy­nasınlar diye kendilerine verilen yeni oyunun, borsa dalgalan­maları kadar heyecan verici olduğunu biliyorlar. Bu oyunda kitleler izleyicilerle, karizma ve saygınlık oranlarıyla, gö­rüntülerin rayiciyle dama taşıyla oynar gibi katlanılmaz bir ha­fiflikle oynarlar. Kitleleri olasılıklar hesabına canlı canlı kur­ban etmek için kasıtlı olarak moralleri bozuldu, ideolojisiz­leştirildiler; ama günümüzde tüm görüntüleri istikrarsızlaş­tıranlar ve politikanın hakikatiyle alay edenler kitlelerdir. Ken­dilerine ne öğretildiyse ona oynuyorlar; istatistik ve görüntü borsasına spekülasyon yaparak tıpkı bir spekülasyoncu ahlaksızlığıyla oyun oynuyorlar. Aptalca kesinlik ve rakamların acı­masız bayağılığı karşısında, kitleler, sosyoloji alanındaki be­lirsizlik ilkesini sınırlarda canlandırıyorlar. İktidar sistemi, is­tatistiki düzeni elinden geldiğince örgütlerken (ve günümüzde toplumsal düzen istatistiki bir düzendir), kitleler gizliden giz­liye istatistiki düzensizliği gözetiyorlar.

Bu viral, şeytani, ironik ve tersine çevrilebilir düzenlemeden beklenmedik bir sonuç, dil sürçmesine benzer bir olay umu­labilir. Bu toplum bundan böyle yalnızca kesin olmayan, ay­dınlatılması mümkün olmayan olaylar yaratmaktadır. Eskiden bir olay gerçekleşmek için vardı, günümüzde ise ger­çekleştirilmesi tasarlanan şeydir. Yani olay artık medyatik bi­çimlerin travestisi gibi sanal bir yapay ürün olarak ortaya çı­kıyor.

Üretilmiş ve simüle edilmiş bir olay. Yani ya vi­rüslerin yadsınamaz zehirliliğini kanıtlayan gerçek bir kazadır, ya da günümüzde en iyi stratejinin hesaplı istikrarsızlık ve al­datmaca olduğunu kanıtlayan tam bir simülasyon. Meselenin özü ne? Deneysel bir simülasyon varsayımı doğru olsa bile, bu durum, sürecin denetim altında olduğunu asla garanti etmez. Test-virüsü yıkıcı bir virüse dönüşebilir. Zincirleme tepkileri kimse denetleyemiyor. Bu durumda, simüle edilmiş bir kazayla değil de bir simülasyon kazasıyla karşı karşıyayız. Ayrıca her­hangi bir kaza ya da doğal felaket terörist eylem olarak üst­lenilebileceği gibi, böyle bir eylem de kaza ya da doğal felaket olarak kabul edilebilir. Varsayımların sonu yok.

Bu nedenle tüm sistem toptan teröristtir. Çünkü asıl terör, şiddet ya da kaza terörü değil, belirsizlik ve caydırma te­rörüdür. Vaktiyle bir soygun simülasyonu yapmış olan bir grup, gerçek silahlı soygun yapandan daha ağır bir cezaya çarp­tırılmıştı: Gerçeklik ilkesinin ihlali gerçek saldırıdan daha ciddi bir saldırıdır.

Buradan ortaya çıkan şey dev bir belirsizliktir; işlemsel can­lılığın merkezindeki dev bir belirsizliktir. Bu tür bir panik du­rumunu önceden gören yine bilim oldu: Deneysel arayüzey içinde öznenin ve nesnenin karşılıklı konumlarını yitirmeleri, nesnenin ve bilginin nesnel gerçekliği karşısındaki bu kesin belirsizlik durumunu yaratır. Bilimin kendisi de garip çekim güç­lerinin etkisi altına girmişe benziyor. Ama ekonominin durumu da böyledir; ekonominin canlanışı bu alanda hüküm süren mut­lak öngörülemezliğe bağlıdır. Enformasyon tekniklerinin ani gelişmesi de böyledir; bu gelişme, burada dolaşan bilginin karar verilemezliğine bağlıdır.

Tüm bu tekniklerin gerçek dünyanın aktif bir parçası olup olmadığı son derece kuşkuludur. Tekniğin ve bilimin akılcı, bizi her tür hakikat ve gerçeklik ilkesinin ötesindeki, mutlak olarak gerçekdışı bir dünyayla yüz yüze getirmektir daha çok. Çağdaş devrim, belirsizliğin devrimidir.”

Anahtar Kelimeler: 2020 2021 Virüs